SETA Panelinde Türkiye’nin Uluslararası Alandaki Artan Rolü ve Etkisi Masaya Yatırıldı
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından İstanbul’da düzenlenen “Öncü Devlet Türkiye: Uluslararası Örgütlerde Artan Aktivizm ve Etki” başlıklı panelde, Türkiye’nin çeşitli uluslararası örgütlerdeki etkinliği ve NATO gibi önemli yapılarla olan ilişkileri farklı uzmanlar tarafından değerlendirildi. SETA araştırmacısı Gloria Shkurti Özdemir’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, alanında yetkin isimler Türkiye’nin uluslararası arenadaki yükselen profilini analiz etti.
Panelin konuşmacıları arasında, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi nezdindeki Daimi Temsilcisi Elçi Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin, ABD ve Amerika kıtasına yönelik çalışmalarıyla tanınan uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Aylin Ünver Noi ve Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Gonca Oğuz Gök yer aldı.
Prof. Dr. Kibaroğlu, Türkiye’nin NATO ile olan ilişkilerini değerlendirirken, sadece güncel gelişmelerin değil, geçmişten gelen bağların da dikkate alınmasının önemini vurguladı. Türkiye’nin 1952’den beri NATO üyesi olduğunu hatırlatan Kibaroğlu, örgütteki müttefiklerin Türkiye’ye yönelik bakış açısının zaman içinde değiştiğini ifade etti. ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci kez seçilmesinin ardından yapılan açıklamalara dikkat çeken Kibaroğlu, ABD’nin transatlantik ittifaka vereceği desteğin “koşulsuz” olmayabileceği yönündeki sinyallerin NATO üyeleri arasında gerginliğe yol açabileceğini belirtti. Gelecekte istihbarat ve diplomasi alanında güçlü ülkelerin uluslararası ilişkilerde daha etkin olacağını öngören Kibaroğlu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu alandaki başarısını takdirle karşıladığını dile getirdi.
Prof. Dr. Ataman ise uluslararası örgütleri tanımlayarak, bu kuruluşların 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle güvenlik ve refah amaçlarıyla kurulmaya başladığını ve uluslararası siyasetteki etkilerinin giderek arttığını söyledi. Türkiye’nin birçok uluslararası örgüte gözlemci, tam üye veya kurucu üye olarak katıldığını ve bu platformlarda çeşitli inisiyatifler aldığını vurgulayan Ataman, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) merkezinin İstanbul’da bulunmasının stratejik önemine dikkat çekti. Uluslararası örgütlerin amaç ve işleyişini “öncü devletlerin” belirlediğini ifade eden Ataman, Türkiye’nin son dönemde uluslararası alandaki varlığını ve etkisini önemli ölçüde artırarak “küresel bir aktör” haline geldiğini kaydetti.
Prof. Dr. Alkin, küresel ekonominin İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD hegemonyasında şekillendiğini anlatarak, Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu OECD’nin üye sayısının zamanla arttığını belirtti. Türkiye ekonomisinin 2000’li yılların başlarına kadar büyük ölçüde kamu kontrolünde olduğunu ancak günümüzde yüzde 80’inin özel sektörün hakimiyetinde olduğunu vurgulayan Alkin, bu dönüşümün 15 Temmuz darbe girişiminde halkın direnişinde önemli bir rol oynadığını ifade etti.
Prof. Dr. Gök, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler ile 80 yıllık aktif bir ilişkiye sahip olduğunu ve özellikle insani krizlerde BM kurumlarıyla iş birliği içinde hareket ettiğini söyledi. Türkiye’nin arabuluculuk alanındaki aktif rolüne dikkat çeken Gök, 2022’deki Karadeniz Tahıl Koridoru inisiyatifini örnek gösterdi ve Türkiye’nin BM içinde “hem eleştiren hem katkı sunan” özgün bir konuma sahip olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Noi ise Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerine değinerek, 1995’te kurulan Gümrük Birliği’nin 2005’te AB’ye katılım müzakerelerinin başlamasına zemin hazırladığını kaydetti. Türkiye ve AB arasındaki ortak dış ve güvenlik politikası (CFSP) uyumunun bir dönem yüksek olduğunu ancak zamanla düştüğünü belirten Noi, bu durumun iki tarafın da krizleri çözmek için iş birliğine ihtiyaç duyduğu gerçeğini değiştirmediğini vurguladı.
Kaynak: AA
Editör: Yağmur Toker
Yorum gönder